31 Mayıs 2013 Cuma

Monaco'da Mercedes Skandalı

   Monaco GP'de pek çok ilginç gelişme yaşanırken en büyük tartışma yine Pirelli ile alakalı oldu. Mercedes'in lastik testinden en son bahsedeceğim, öncelikle yarışa bakalım. Kazalar ve geçişlerle beraber eğlenceli bir yarış olduğunu söylemek lazım. Sutil ve Perez'in agresif tutumu izlemesi keyifli anlar doğurdu. Tabii bu konuda Kimi sanırım bana katılmayacaktır.

   Sıralama turlarındaki bir kaç sürpriz ile başlayalım; Vergne ve Van der Garde. İkisi de iyi fırsatlar yakaladılar ve bir Caterham Q2'ye kalmayı başarırken, bir Toro Rosso da Q3'e kalabildi. Yarışta Van der Garde bu avantajı kullanamadı, temaslar yaşayan pilot yarışta geriye düşerken, Vergne bir şekilde tutundu ve ilk 10'da bitirerek puan alabildi. Arka grubun lideri konumunu pekiştiren Toro Rosso için önemli puanlardı ve en yakın rakibi Sauber ile puan farkını 7'ye çıkardı.

   Antrenmanlarda kaza yapan Massa ise yarışta yine aynı yerde çok benzer bir kaza yaşadı. Takım sorunun süspansiyonda olduğunu söyledi. Ferrari antrenmanlardaki kazayı pilotaj hatası olarak değerlendirmişti ancak benim tahminim antrenmanlardaki kazanın da sebebi bu sorun olabilir. Kazaların çok benzer olması eminim bir çok kişiyi kuşkulandırmıştır.

   Massa'nın kazasının ardından tam ortalık yatıştı derken Max Chilton devreye girdi. Maldonado'ya çarpan pilot tehlikeli bir kazaya sebep oldu. Yarışın durdurulmasına sebep olan kaza sonrası pist kenarındaki bariyerler yerinden fırlamıştı. Bariyerler tekrar düzeltildikten sonra yarış start aldı ancak ilerleyen turlarda da devreye giren isim Romain Grosjean oldu. Riccardo'nun aracının üstüne çıkan Grosjean tekrar eski günleri yad etti.

   Yarış temposu tam yavaşlamaya başlarken ve biz sıkılacak gibi olurken kazalar devreye girdi. Yarışa canlılık getirdiğini söylemek lazım. Elbette pist üzerinde pilotların sağlığını tehdit edecek durumlar yaşanmaması daha güzeldir ancak Formula 1'in belki de eskisi kadar eğlenceli olmamasıyla bu tür durumlar tempoyu arttıran durumlar haline geliyor. Pirelli'den istenen "daha fazla pit stop" işte tam da bu yüzden. Tek pit stop olunca araçlar pitten çıktıktan sonra tren gibi diziliyorlar ve Monaco'nun geçişe izin vermeyen yapısıyla yarış sıkıcı hale gelmeye başlıyor. Kabul edelim ki yeni pistler de dahil pistlerin geçişi kolaylaştıran noktaları da çok az. Çok pit stop yapıldığında başı dönen kişilerden biriyim. Kimler pite girmedi, kim kaç pit stop yapacak, pozisyon kaybeden var mı gibi sorularla boğuşuyorum ancak aynı lastiklerin farklı pistlerdeki farklı tepkilerini de bu yarışta çok net gördük. Önceki yarış aynı lastiklerle 4 kez pite giren takımlar bu yarışı tek pit stop ile bitirebildiler. Bu da Pirelli'nin işinin ne kadar zor olduğunu bize gösteriyor.

   Ataklara gelirsek; Benim için yarışın yıldızı olmaya en büyük aday Perez'di. Ancak Kimi'ye karşı yaptığı hata ile yarış içinde çizdiği görüntüyü bir anda çöpe atmış oldu. Önce Button'a, ardından da Alonso'ya yaptığı ataklar güzeldi. Hızla içeri daldı ve buna rağmen aracı kontrol edip şikanı kesmeden orayı dönebildi. Ne kadar temiz ataklardı derseniz yeterince temizdi ve elbette biraz risk de içeriyordu. Yine de Kimi'ye yaptığı atak saçmalıktı. Kimi içeriyi kapatırken hala oraya girmeye çalışmanın hiç bir mantıklı açıklaması olamaz bence. Perez bir çuval inciri berbat etti. Sonrasında yarışa kırık kanat ile tutunmaya çalışsa da başarılı olamadı ve yarışı bırakmak zorunda kaldı.

   Benim için Sutil yarışın yıldızıdır. Harika bir yükseliş gösterdi ve performansını yarış boyunca hiç kaybetmedi. Alonso'yu geçişi de onun fırsatları ne kadar iyi görüp değerlendirdiğini bize gösterdi. Force İndia bu yıl gerçekten iyi işler çıkarıyor. Geri planda kalan takımlar arasında Toro Rosso ile harika işlere imza atmaya devam edecekler gibi.

   Kimi'nin Perez ile teması sırasında lastiği hasar gördü sanırım, pitten çıktığında 13. yada 14. sırada falandı ve 4-5 tur vardı. Ekranlara çok gelmedi ancak yarışın sonunda Kimi 1 puan almış ve 10. olmuştu. Kimi her tur birini geçmişti. Merak edenler internetten bulup izleyebilir.

   Yarış böyle bitti, Rosberg yerini kaybetmeden kazandı, Red Bull'lar da onu takip etti. Hamilton ise pozisyonunu pitlerde kaybetti. Monaco'yu baba-oğul kazanan pilotlar demek artık klişe oldu. Mercedes yarışı kazandı ve 25 puanı cebe attı, ama bence bu çok daha büyük bir tartışmaya sebep olacak.

   Yarış öncesi sabah saatleri; Pilotlar toplantıda konuşurken bir şeyden bahsedildi. Mercedes'in lastik testi. Bu da neydi? İşte tüm kavganın başladığı yer. Monaco'da kazananın Rosberg olması da bu tartışmaları daha da alevlendirir.

   Şimdi bu skandalı biraz açalım, tam olarak neler oldu? Tam olarak neler olduğunu bilen yok. Tüm tartışmalar spekülasyondan ibaret ancak ortada gerçek olan bir şey varsa Mercedes Barcelona'da 1000 km lastik testi yaptı ve bunu mevcut araçla yaptı. Mevcut araçla test yapmanın mümkün olamayacağını sanırım hepimiz biliyoruzdur ancak Pirelli'nin anlaşmasındaki bir madde devreye giriyor. Pirelli tüm takımları lastik testine çağırırsa, onlara 1000 km mevcut araçlarıyla lastik testi yapma imkanı doğuyor. Ancak burada kritik olan konu şu; "tüm takımlar". Teste tüm takımların katılma zorunluluğu var, teklif edilmesini de geçtim. Yani 10 takım evet dese, bir takım hayır ben test yapamam dese, hiç bir takım test yapamayacak, bunun da sebebi adil koşulları koruyabilmek.

   FIA izni konusu ise bambaşka bir olay. FIA kendisine danışıldığını doğruladı ancak iznin tüm takımlar ile test yapılmasına tabi olduğunu söylediler, yani Mercedes'le yapılan bir teste izin yok. Tek bir takım Pirelli ile test yapabilir mi derseniz, evet yapabilir ancak 2010 aracı yada daha eski bir araçla yapmasına izin veriliyor. Bu sezon Ferrari bu tip bir test yapmıştı.

   FIA konu ile ilgili de çok net konuşmuyor, test sırasında FIA'nın testi ne kadar kontrol altında tuttuğuna dair de şüpheler var, konuşulanlardan bunu anlıyoruz. Test günlerinde pistte FIA yetkilileri var mıydı, araçte teknik incelemeler yapıldı mı gibi sorular da hala havada. İddialar doğruysa Mercedes bu testte başka parçalarını da test etmiş olabilir ve bu da sorunu büyütür.

   Yazıyı geciktirebildiğim kadar geciktirdim, bu konuda daha detaylı bir FIA açıklamasını bekledim ancak FIA sessizliğini korumakta ısrar ediyor ve o yüzden eldeki kısıtlı bilgiler ve söylentiler ile yazmak zorunda kalıyorum. Dolayısıyla sonuç için sadece çıkarımda bulunmam lazım. Bu işin sonunda çok ağır bir ceza gelmesi ihtimali yüksek gözüküyor. Aksi halde sezon içi testleri yapamamaktan şikayetçi takımların -ki başında Ferrari geliyor, kendi pistleri var- cezayı göze alarak istedikleri testleri yapabilecekleri bir ortam oluşması kaçınılmaz. Mercedes'e ceza gelmemesi yada düşük bir ceza gelmesi kuralların anlamsızlaşması anlamına gelir. Şimdiye kadar hiç bir takım sezon içi test yapmaya kalkışmadı, tabu olarak görüldü. Sonuçlarının çok ağır olacağından korkuldu. Şimdi bunun cezasının ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

   Test yasakları hep konuşuldu. Ben test yasağı fikrine karşıyımdır, en azından koşullar yumuşatılarak test yapılması gerekiyor. Şimdiye kadar "asla" yapılamayan testlerin yapılırsa nasıl olacağını görmek ilginç olacak. FIA gerçekten bu testlere bu kadar karşıysa caydırıcı etken olarak verecekleri cezanın da çok ağır olacağını tahmin ediyorum. Puanların silinmesi ve hatta takımın diskalifiye edilmesi gibi seçenekleri masaya koydum. Kararı FIA verecek belki ama FIA kendi içinde hala durumu netleştiremiyor. İşin sonunda Pirelli'ye şöyle bir yaptırım gelmesini de beklemek lazım; adil koşulların sağlanması için Pirelli tüm takımlarla 1000 kmlik lastik testi yapmak zorunda. Bu tür bir yaptırım ise küçük takımlar için ölümcül olur. Bu test masraflarının yaklaşık 1 milyon dolara vardığını düşünürsek Caterham Marussia gibi takımları geçtim; Toro Rosso, Sauber, Williams, Force India gibi takımlar bile bundan olumsuz etkilenecektir. Bu takımlar testlere gitmeyi seçerlerse zaten sıkışık olan bütçelerini bitirecekler. Malum önümüzdeki yıl motor fiyatları yüksek, zaten önümüzdeki yıl için kapsamlı değişiklikler var, bunlar da mliyet anlamına geliyor. Bu yıl araç gelişimi için ayrılan bütçeler de var. Bu takımlar teste katılmamak isterlerse bu sefer de zengin fakir ayrımı gibi bir şey olacak; parası olan test yapsın, olmayan avucunu yalasın. Bu tür bir çözüme gidilmeyeceğini umuyorum. Mercedes'in ağır bir ceza alması sanırım işleri en çok normalleştirecek durum, yoksa sıkıntılar daha da büyür.
 
   Son bir not düşmek istiyorum; Ağaçları korumak ve yeşille bağımızı koparmamak adına Gezi Parkı direnişini destekliyorum. Umarım bu direniş büyür, yükselir ve şimdiye kadar sessiz kalınan yanlışların da sesi olur. Bugün yarıştan resimler yok, bugün resimler Gezi Parkından;





22 Mayıs 2013 Çarşamba

Türkiye'de Formula 1'in sorunları - Bölüm 2 - Medya




   Önceki bölümde taraftarın sebep olduğu sorunları konuşmuştuk. Şimdi sırada sorumlulukları ve başarısızlıklarıyla daha önemli bir noktada olan medya var. Medya bir çok konuda başarısız olduğu gibi konu Formula 1 olunca da aynı olması şaşırtıcı değil. Gazetecilik ve yayıncılık temellerini oluşturan çok önemli maddeler unutuluyor benim ülkemde. Etik açıdan, doğru habercilik açısından, bilginin aktarılması açısından, aklınıza gelen neredeyse her konuda sınıfta kalmış durumda Türk medyası. Spor medyasının bile bir kısmının siyasetçilerin kuklalarından oluştuğu düşünüldüğünde yaşadıklarımız da çok normal değil mi? Zaten spor medyası olduğunu da sorgulamak lazım, belki de futbol medyası demek gerekiyor. Medya da değil, futbol spekülatörleri ve provakatörleri demek daha uygun sanırım.

   Formula 1 kısmına geçmeden önce biraz Türkiye'deki spor medyasını konuşmadan olmaz bence. Geçenlerde bir gencimiz futbol vahşetine kurban gitti mesela. Sonraki günlerde gazetelerdeki haberler acıydı. Şu an Formula 1 yayınlarını veren grubun gazetesinde konu iki futbolcunun maç sırasındaki tartışmasından ibaretti. Bir de Fenerbahçe Emenike ile anlaşacakmış haberi tabii ki. Kalitesine pek itimat etmediğimiz bir kaç spor gazetesini kutluyorum, bir tanesi siyah bir ilk sayfa çıkarmıştı, gencin cenazesinden çekilmiş bir fotoğrafla. Diğer bir gazete de Ziraat Türkiye Kupasının reklamlarındaki metni yayınlamış, ki bence çok manidardır bu reklamın da yayınlanmaya başlamasından hemen sonra bu olayın olması. Kolay değil arkadaşlar bir canın gitmesi, rengin farkı yok bu işte. Peki neden oldu? Medyanın tavırlarından olmasın?

   Medyamız hep bize "takımın namusundur" mantığıyla yaklaştı, canlı yayınlarda medya çalışanları, yorumcular birbirine girdi. Herkes namusunu korudu kendince. Biz namus için cinayet işleyen bir milletiz diye kimse düşünmedi. Sonunda medyanın gazına gelen bir genç katil oldu, başka bir genç de toprağın altında. Medya suçsuz. Medya zaten hep suçsuz, hiç sorumlulukları olmadı. Takım patronlarının da bu ortama çanak tuttuğu açık ancak konu medya malumunuz. İşte böyle bir medyanın bize Formula 1'i nasıl sunduğunu konuşacağız şimdi.



   Önce medyanın yaptıklarını değil de, yapmadıklarını konuşalım. TV'de haftalık kaç saat Formula 1 konusunda bir yayınla karşılaşıyoruz? Yarış haftasonu 1-2 saatlik bir yayın oluyor. Özel platformdan yarışları izleyebiliyoruz zaten, o kanalda hafta içinde de yarışın tekrarlarını izlemek mümkün elbette. Fakat bahsettiğimiz şey bu mu? Spor yayınlarında ne kadar payı var Formula 1'in. Sanırım özel kanalın haricinde neredeyse hiç yer almıyor gibi. Yayıncının sadece yayın hakkı varmış gibi bir ortam var. Yayınlamayan basın organı haberini de yapmıyor. Yayıncının bile ne kadar yayın yaptığını sorgulamak lazım, o da ayrı konu zaten. Spor ortak bir kültürdür, yayıncı ile alakadar değildir. Başka bir basın organı da istediği gibi haber yapabilecekken neden yok? Belki arada bir kaç dakika yarışı kimin kazandığını falan söylüyorlar, belki bir kaç satır yer alıyor gazetenin köşesinde. Ancak bir gazete var ki Formula 1 konusunda bir sayfasını ayırmış. Fanatik gazetesiydi yanlış hatırlamıyorsam, Erbatur Ergenekon koca bir sayfa hazırlıyor Formula 1 konusunda. Türkiye'de bulunmaz nimet. Reklam mı yapıyorsun derseniz, tabii ki de reklam yapıyorum. Duymayan bilmeyen varsa haberi olsun. Biz 2-3 satır yazılara alışmışken böyle bir şeyi de yapanlar varken onlardan bahsetmek benim görevim. Biz onları bol bol konuşacağız, destekleyeceğiz.


Bu da benim katkımdı
    Bireysel girişimler de var elbette, mesela Facebook platformundan Türkiye'deki medyada çıkan haberlerin derlendiği bir sayfa var. Formula 1 Medya sayfasında tüm bu habelere ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca sıkıntıdan Mücahid Ekrem ve Sabri Özçınar da caps'ler yapıyorlar Formula 1 konusunda. Yine sosyal medya üzerinde pek çok bireysel oluşum var. Serhan Acar, Metin Mete gibi isimlerinden bloglarından tutun da, Mücahid Ekrem, Pınar Han ve benim gibi daha amatör bloglara kadar pek çok kaynak var. Sosyal medyada Formula 1'in çok daha başarılı olarak ele alındığı bir gerçek. Ayrıca Formula 1 haberlerine de ulaşacağınız pek çok site var malumunuz.

   Medya, sosyal medya karşısında çok yetersiz gözüküyor. Profesyonellerin amatörlere karşı çok büyük farkla geride kalması ilginç, onların işi bu olmasına rağmen biz onların yapması gereken işi yapıyoruz.

   Medyanın yapmadıkları şeyleri saymakla bitiremeyiz ancak yaptıklarına da bir bakarsak ortada gülünç bir durum var. Gazetelerin sayfalarına baktığımızda, ertelenen sıralama turunun galibini yayınlayan mı dersiniz, bir yarış kazanan pilotu şampiyon ilan eden mi dersiniz.... Gerçek dünyadan kopuk yalan yanlış bir sürü haber gördük, güldük. Gülünecek durumda çünkü medyamız, ancak haline gülüyoruz, hem de çok farklı taraflarımızla gülüyoruz.




   Peki ya geçen yılın FIA Ödül Töreni yayını skandalı? Haber kanalının taahhüdü neydi; Ödül törenini yayınlamak, pek ne yayınladılar; stüdyo programı. Stüdyoda konuşulan bazı konular önemliydi, Türkiye'de motorsporlarının sorunlarından bahseden bir kaç ses oldu. Onlar kimdi; Türkiye'de motorsporlarına emek veren bir kaç isimdi ve bu konuşma 5-10 dakikadan ibaretti. Geri kalan kısmında Vettel pasaportu nasıl unutmuş, nerdeymiş, Alonso'nun saçı nasılmış, kılmış tüymüş... Magazin muhabirleri edasında konuşuldu konu. İşin magazinini sevenler vardır, olmalı da. Benim derdim başka bir şey; Biz sporun ne olduğunu konuşmadan magazinini konuşmaya bayılıyoruz. Biz önce daha önemli şeyleri tartışmamız gerekirken magazin konuşuyoruz. Medya bayılıyor bu magazine çünkü onun üstünde konuşabilecek birikime sahip değiller.



   Birkimli yorumcularımız hiç mi yok, elbette ki var. Yıllardır yarış öncesi yada sonrasında özel programlar izledik ve çok değerli isimler vardı. Onlar bize dilleri döndükçe anlattılar, yorumladılar. Fakat hep bir şeyler eksik kaldı. Önceki dönemlerde gençleri stüdyoya getirirlerdi, onlardan yorum aldıkları bir bölüm vardı. Ben genelde o bölümde sesi kısardım. Gençlere saygısızlık olarak görmeyin, ben bazı aptalca yorumlara tahammül edememeye başladım zamanla. O gençlerin suçu değil bu, onlar taraftar ve kendi takımlarından iyimser bir şekilde sonuç bekliyor. Tahminleri sorulduğunda son sıradan başlayan pilotu favori gösteren var, ben nasıl ciddiye alabilirim ki bunu? Programın o bölümü kendince hoş, taraftara da mikrofon vermişler, düşüncesi önemsenmiş, bu güzel bir şey. Ancak zaten 1 saatlik bir programın yarısı röportaj, sıralama turu özeti derken kaynıyor, 15 dakika da gençler konuşuyor, geriye kalan zamanda biz de adam gibi bir şey dinlemeye çalışıyorduk. Süre bu kadar kısıtlıyken gereksiz uğraşlarla oyalandı yayıncılar. Ben isterdim ki biri çıksın işin mühendislik konusundan bahsetsin, biri politik tartışmalardan bahsetsin... Bu iş biraz uzmanlaşma istiyor malum. Biz kalan 15-20 dakikada ustalardan bir kaç bir şey kapabilmenin derdine düştük, onlar da anlatabildiklerini, konuşabildiklerini zaman yettiğince anlattı, anlatmaya da devam ediyorlar.


   Yayınları izledik ama dediğim gibi hep eksikler oldu. Röportajlar izledik, ama ne röportajlar. Soruların hep aynı ve hep saçma olduğunun farkında mısınız? Medyamız hep biraz ezik kaldı, bazı şeyleri sormaktan ya çekindi yada doğru soruları soracak birikime sahip değillerdi. Biz hep Türkiye'de pilotların neleri sevdiğini, İstanbul'u nasıl bulduklarını dinledik. Magazinsel sorular oldu kimi zaman da. Spor konusunda hiç doğru düzgün soru gelmedi. Hatta ödül törenindeydi yanlış hatırlamıyorsam, Jean Todt'a Türkiye GP yapılması yönünde oy kullanıp kullanmayacağı sorulmuştu sanırım. Böyle bir soru sorulabilir mi? Zaten sorulamayacağını da Todt söyledi. Acemice ve bilinçsizce yapılan bir dünya muhabbeti görünce ben o işin o kısmından da soğumaya başladım. Röportajları izlememeye, yabancı yayıncıların yaptığı röportajları izlemeye başladım, belki de zorunda kaldım.



   Peki ya yarışların özel bir platform da yayınlaması ne demek gerekiyor? Türkiye'de sporun zaten tanınmadığından şikayet ederken, sporun daha da toplumdan koparılması değil mi bu? Biz ulaşmaya çalıştıkça elimizden kayıp gidiyor. Eskiden sıradan biri haftasonu televizyonunu karıştırırken bir F1 yarışına rastlayıp seyredebilirdi ancak bugün o imkan yok. Yarışları izlemek isteyenlerin de maddi durumunun ne olduğunu önemli değil, bu yayın için tüm kanalları içeren bir paketi almak zorundalar. Zaten benim de en çok kanıma dokunan noktalardan birisi bu. Avrupa'da da benzer şekilde yayınlanıyor zaten diyenler var. Ancak Avrupa'da sistemin nasıl olduğunu bilmiyorlar. Avrupa'da kanal yada paket sistemi vardır, siz yayını aldığınız platformla görüşür, hangi kanalları yada paketi almayı isterseniz onları seçer, onun parasını ödersiniz. Yani F1 izlemek istiyorsanız, o kanalı alırsınız. Yok illa ben diğer sporları da istiyorum derseniz, spor paketleri vardır, onlardan birini seçersiniz. Kimse size zorla tüm kanalları pazarlayamaz, ama burası Türkiye. Medya patronlarımız yayıncılık kalitesi ve müşteri memnuniyetini önemsemez, paraya bakar. Toplum da sesini çıkarmaz, el mahkum alır. Benim gibi 3-5 kişi de protesto eder, almaz.

   Bir de bazıları çıkar, bu platform olmasaydı yayınları izleyemezdik der. Haksızdır, çünkü işin iç yüzünü bilmez. Türkiye'de yayın haklarını Saran grubu satın aldı ve ihale açtı. Sonuçta zararına bile olsa bir şirkete vereceklerdi. Yani siz bir ürünü satın almışsınız ve kullanamıyorsunuz, satacaksınız. Bunu zararına dahi satsanız sizin için kardır, elinizde kalmasından iyidir. İhaleye giren tek şirket Doğan grubu değildi, TRT ve NTV gibi yayıncılar da ihaleye katıldı. İhalede TRT daha erken çekilirken en büyük oynayan NTV oldu. Doğan grubu yayınları CNN Türk aracılığıyla vermeyi düşünüyordu ancak NTV'ye kaptırmamak adına ücretli  platformda yayınlayarak yüksek teklif verdiler. Yani şu anki yayıncı satın almamış olsaydı şu an yayınları ücretsiz olarak diğer kanaldan izliyor olacaktınız.

   Formula 1 izlemek isteyenler artık para ödüyorlar yada benim gibi yabancı yayınlardan izliyorlar. Çoğu haftasonunu da arkadaşlarımla dışarıda izliyorum, yani çoğu zaman o yayını izliyorum. Bir tane de olsa paket satmamış oluyorlar böylece. Kaybım da yok kısacası.



   Medyanın eksiklikleri Türkiye GP'nin başarısızlığına etkili oldu. Türkiye'de yarış yapılırken medyada ne kadar yer aldı diye sormak gerekiyor. Medya inatla spordan uzak durdu, haber yapmadı. Topluma ulaşmayan bir haberin suçunu insanlarda aramıyorum, onlar bu spordan hep habersiz kaldılar. İstanbul'da yarış olan günlerde Türkiye'de kaç kişinin haberi vardı, onu da geçtim İstanbul'da kaç kişinin haberi vardı? Büyük çoğunluğun ruhu bile duymadı. Red Bull şu günlerde eskiden Flug Tag ismiyle bildiğimiz, şimdilerde uçuş günü dedikleri organizasyonu yapma hazırlığında ve bu organizasyon bile çok daha iyi duyurulmuş durumda.

   Bizim medyamız işini yapmıyor. Konu sadece Formula 1 değil, geçenlerde Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu vardı, ne kadar önemli bir organizasyon olduğu meraklısı bilir. Genç yeteneklerin çoğu katılım gösteriyor bu organizasyona ve önümüzdeki yıl Contador'un katılmayı düşündüğü söylentisi bile çıktı. Bu organizasyonu bir Türk sporcu kazandı; Mustafa Sayar. Medya ne kadar ilgi gösterdi peki? Olimpiyatlarda başarı kazanan sporcularımızdan tutun, dünya şampiyonu kürek takımlarımıza, bilardo sporcularımıza kadar... Medyada hiç birinin değeri yok. Biz hep deriz ya; "Türk yarış pilotu olsa, Türk takımı olsa ilgi olur" diye, Türkiye'den ne yetenekler çıkıyor ama hiçbirinden haberimiz bile olmuyor, Formula 1 pilotu olsa biz bir kaç bin kişinin haberi olur, geri kalanın ruhu duymaz. Medya futbol denilen bir hastalığa tutulmuş gidiyor. Futbol elbette bir spor olarak güzeldir ancak biz de artık o nokta çoktan aşıldı, namus oldu futbol. Benim kuzenim bile şunu söyleyebiliyor; "Anneme ve tuttuğum takıma küfredenin ..." Peygamberine, dinine küfretsen sesini çıkarmaz ama konu futbol olunca iş namus meselesi oluyor, çok yazık.

   Biz sporseverliği öğrenemedik, bunda da en büyük pay medyanın elbette. Formula 1'in medyada yer almaması çok büyük bir sorun ancak bir taraftan da düşünüyorum da; bu medya Formula 1 işine girerse birbirini öldüren McLarenci Ferrarici Red Bullcu görür müyüz? Belki de böyle bir medyanın Formula 1'e hiç dokunmaması en iyisidir, kim bilir...

13 Mayıs 2013 Pazartesi

İspanya'da Pirelli Şovu




   İspanya yarışının pek de keyifli bir yarış olduğunu söyleyemeyiz sanırım. Yarışta en çok göze batan şeylerin başında en sert hamurlarla bile 4 pit stop yapılması geliyordu sanırım. Mercedes'in muhteşem sıralama turu derecelerinin de yarışta Pirelli lastikleriyle beraber eriyip bittiğini gördük. Alonso'nun da az daha zaferinin önüne geçecekti Pirelli'deki delik. Vergne'in parçalanan lastiğinden bahsetmeye gerek bile yok sanırım. Yarış biterken Hembery'den de sansasyonel bir açıklama geldi zaten. Pirelli haftasonu demek sanırım daha doğru olacak. Yine de biz bir taraftan Avrupa'nın ilk yarışının aslında Avrupa sezonunun küçük bir göstergesi olduğunu da düşünürsek takımların durumlarını da az çok değerlendirmek mantıklı olacak.



   Önce yarışın en çok göze batan takımıyla başlayalım; Mercedes. Mercedes sıralama turlarında muazzam bir iş çıkardı. Açıkçası yarış öncesi farklı şeyler düşünüyordum. Araç gerçekten hızlıydı ama Mercedes güncellemeler ile lastik aşınmasını da çözmüş olabilir diye bir düşüncem de vardı. Çünkü en büyük sorun lastikse sadece hız odaklı bir güncelleme yapmazsınız, zayıf noktanızı güçlendirmeniz de gerekir. Mercedes benim gibi düşünmemiş yada becerememiş olacak ki yarışta eridiler. Hamilton'ın lastiği yaktıktan sonra nasıl sıra kaybettiğini görmüşsünüzdür. Arkasındakilere sırayla geçildi ve ilk çizgiden başlayıp puansız kapattı yarışı. Rosberg biraz daha tutunabilse de durum onun için de pek parlak değildi, ancak 6. olabildi. Mercedes bu lastik sorununu çözemezse pole almalarının hiç bir anlamı yok, malum pole için kimseye puan verilmiyor.



   Red Bull burada lastik ayarını tutturamayan diğer bir takımdı. Takım lastiklerden şikayetçi olmaya devam ediyor. Tam performanslarını gösterememekten şikayetçiler ama merak ettiğim şey; Ferrari ve Lotus acaba tam performanslarını kullanıyorlar mı? Red Bull'un bu bahanelerine alıştım desem yeridir. Avrupa yarışlarında Ferrari'nin gerisinde gibi gözüküyorlar şimdilik. Lotus'a göre performans anlamında bir parça önce olabilirler ancak Lotus'un da lastiklere nazik davranıyor olması sayesinde Lotus RBR'nin önünde yer alabiliyor, çünkü daha az pit stop yapabiliyorlar. Tabii Avrupa sezonu böyle mi geçer derseniz, RBR Monaco'ya çok uygun bir araç, orada başarılı olabilirler. Yine diğer taraftan Pirelli'nin RBR'ye uygun lastik üretmesiyle zaten tablo karışacak gibi gözüküyor. Red Bull şu an geride olabilir ama Pirelli'den istediklerini alabildiler ve İngiltere'den sonra geri dönecekler, sonrası belirsiz.



   Ferrari Avrupa yarışları öncesinde de çok iyiydi ancak puan tablosundaki duruma bakarsak zaten 2 aptalca hatanın eseri. Alonso'nun Vettel'e teması ve DRS sorunu ve Massa'nın lastiği onların puanlarını silip attı. Burada sorun yaşamamış olmalarının sonucunda tabloyu gördük, 2 kırmızıdan oluşan podyum seramonisi. Bana sorarsanız Ferrari önceki yarışlara göre bir adım daha öndeydi, araç gittikçe gelişiyor ve bu hızlarını korurlarsa şampiyonluğun adayı olarak görebiliriz. Yine de işleri yöneten Pirelli, İngiltere'den sonra yeni hamurlar ile nasıl bir performans gösterecekler belirsiz. Şu tabloda 2 şampiyonluk da Ferrari'nin olur gibi gözüküyor ancak Pirelli dengeleri değiştirdiğinde muhtemel bir RBR şampiyonluğu bize göz kırpıyor.



   Lotus yine iyi lastik koruyarak ve doğru strateji ile 2. basamakta yer aldı. Kimi'nin gerçekten iyi bir pilot olduğunu da düşünürsek bu şaşırtıcı değil. Lotus'a baktığımda sezonun Ferrari ile favori olan takımı. Bazı pistlerde sorunlar yaşıyor olsalar da bir şekilde başarılı oluyorlar. Allison'ın ayrılması sezonun son yarışlarındaki güncellemeleri etkiler mi, etkilemez diye umuyorum ama yine de bir soru işareti var. Kimi'nin de geleceği belirsiz, RBR söylentileri ayyuka çıkmış durumda. Lotus bu yıl çok iyi ancak uzun vadede çok parlak bir gelecekleri yok.



   McLaren'e bakalım; İspanya onlar için geri dönüş anlamına gelebilirdi ancak olmadı. Geçen yıl Ferrari'nin yaşadıklarını yaşıyorlar ve hiç kolay günler değil. Perez son iki yarışta çok iyi iş çıkardı. Perez'den umudumu kesmeye başlamıştım ancak şimdi görüyoruz ki Perez doğru kararmış. McLaren aracı için ise çok söylenecek şey yok. Tünel-pist uyumu sorunları olduğu söyleniyor. Geçen yılın Ferrari'si tasarım aşamasındayken tünelde sorun olduğunu anlamışlardı sonradan, tabii böyle olunca bir sezon boşa gitti. İşin ilginci yanlış tasarlanmış bir araçla az daha şampiyon olacaklardı, ki bu da Ferrari'nin son yıllarda ne kadar iyi bir teknik ekip oluşturduğunu gösteriyor. McLaren ise aynı koşullarda değil. McLaren Lowe'ü kaybetti ve teknik ekip açısından da bazı şeyler yerine yeniden oturtulmaya çalışılıyor. Bu keşmekeşte McLaren için bu yıl geçiş yılı olacak gibi. Önümüzdeki yıla odaklanmak işte bu senaryoda en mantıklısı.



   Force India İspanya'da da fena değildi, Di Resta McLaren'in önünde 7. sırada yer aldı. Onlar için iyi bir yıl, ellerine geçen bu fırsatı iyi değerlendirmeleri lazım. Orta sınıf takımlar ara sıra çok iyi araçlar üretirler ve bunun da meyvesini yerler. Geçen yıl Sauber çok iyi bir araca sahipti ama orta sınıf takımların sorunu olan istikrar... :Bu yıl araç yeterince iyi değil, hatta kötü durumda. Force India gelecek yıllarda ne yapar bilinmez, o yüzden bu yıl ellerine geçen fırsatı iyi değerlendirmek zorundalar. Bijon sorunlarıyla bir yarışı ellerinden kaçırdıklarını unutmayalım.



   Sauber demişken, onların durumu iyi değil, İspanya'da puan bile alamadılar. Yine de Gutierrez biraz alışmışa benziyor, çizgisini korursa Sauber için iyi haber. Hulkenberg için zaten söylenecek söz yok, kalitesi belli. Geleceğin şampiyonu olarak gördüğüm isimlerden birisi. Gurierrez'in de kendini toparlamasıyla pilot açısından sorunları kalmaz ancak araçta çok eksikleri var, bunu nasıl telafi ederler, işte mesele de bu zaten.



   Williams 2 yetenekli pilota sahip ama iş araca geldiğinde onların da şansı pek iyi gitmiyor. Sauber ile benzer bir kaderleri var. Bottas biraz daha kendini toparladı ve alıştı diyebiliriz. Sezon ortasında Gutierrez-Perez-Bottas gibi araçta yeni olan pilotların katkısının daha da artması güzel olur. Ancak Williams araca bir çözüm bulmak zorunda, ayrıca Sauber bir ortak yanları da yeteli sponsora sahip olamamaları. Daha fazla kaynaklara da ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.



   Toro Rosso da İspanya'da bir puan aldı. Riccardo iyi iş çıkarıyor. Takımları iki gruba ayıracak olsak ilk 6 takım ve sonraki 5 takım diye ayırırdık sanırım. İlk 6 takım arasında son sırada McLaren var, 29 puanları var. 7. sırada Toro Rossa var 8 puanla. Arka grubun başında yer alıyor Torro Rossa ve Sauber'den 3 puan öndeler. Williams ve diğer arkadaki 2 takımın puanı ise yok. Torro Rossa kendi liginde lider durumda, ön sıraları zorlayamazlar, onların hedefi Sauber'in önünde 7. olmak gibi gözüküyor şu an.



   Arka ikili de ise son yarışlarda Caterham'da bir kıpırdanma oldu. Marussia ilk yarışlarda çok iyi olsa da, özellikle Bianchi, son yarışlarda Pic Caterham ile arka grubun liderliğini aldı. Caterham-Marussia-Caterham-Marussia dizilimi iki takımın dengeli olarak ilerlediğini bize gösteriyor, Cat bir adım önde olsa da. Bianchi sezonun en çok konuşulan çaylağı sanırım ve gerçekten yetenekli gibi gözüküyor. Orta sınıf bir takımda şansını denerse fikirlerimiz daha net olacak.

   Avrupa yarışlarına ilk adımı atarken yarıştan çok takımların değerlendirmesini yapmak bence daha önemliydi. Çünkü İspanya'daki senaryo aslında Avrupa yarışlarının da nasıl geçeceğinin habercisidir. Bu her zaman böyle olmuştur ancak; Pirelli'den gelen haber işleri biraz değiştirmiş olabilir. Şimdi biraz bundan bahsemek lazım.



   Paul Hembery çok ilginç şeyler söyledi, bence onun sözlerinden bir alıntı yapmak gerekiyor;

"Silverstone için değişiklik planlıyoruz ancak bir çok takımın buna karşı olduğunu ve belki de sadece birisinin desteklediğini bilmelisiniz."

"Değişiklik yapacağımı söylediğimde bugün podyumda yer alan kişiler bundan mutlu olmayabilir ve siz basın mensupları Silverstone'a geldiğinizde şampiyonluğu Red Bull'a verdiğimizi söyleyebilirsiniz. Bir şeyler yapsanız da yapmasanız da eleştiriliyorsunuz."


   Hembery sadece birisinin desteklediğinden bahsederken hangi takım olduğunu da zaten açıkça belirmiş; Red Bull. İngiltere'de şampiyonluğu Red Bull'a verdiğimizi söyleyebilirsiniz diyor. Bir önceki yarış Bahreyn'de aslında Red Bull ile Pirelli arasındaki gizli kapaklı görüşmelerden bahsetmiştim;


   Pirelli ile RBR arasında bir ay önce bir şeyler konuşulmuş gibi gözüküyor, ancak Pirelli şu an fikir değiştirdi anlaşılan. Diğer takımlarla da Pirelli arasında bazı görüşmeler olmuş olacak ki Pirelli şu an lastik hamurlarında büyük bir değişikliğe gitmeyecek gibi. Bu bazı açılardan olumlu elbette, lastikleri çözmüş olan takımlar için adaletsizlik olacağı aşikar. Yine de bu lastiklerin fazla aşınması yarışların seyrini çok fazla değiştirdi ve bu değişiklik bence çok olumlu değil. Kim pite girmiş, kim hangi stratejiyi yapıyor anlamaya çalışmakla uğraşıyoruz ve pist üzerindeki mücadeleleri özler olduk. Hamurlarda değişiklik yapılması bence gerekli ancak adaletli olması açısından sezon sonunda yapılması sanırım en uygunu olacak. Tabii bu arada lastiklerin de sadece teknik olarak değil, politik bir rolü olduğunu gördük ve takımlar arasında bu yüzden tartışmalar devam edecek gibi. Elbette her takım kendisi için en iyi sonuçları olacak sonucu istiyor ve doğru olan hangi takımın istediği diye bir şeyden bahsetmek bence çok mantıklı değil. O yüzden takımların davranışlarını övmek yada yermek sadece taraftarlıktan kaynaklı olacaktır. Burada haklı yada haksız taraf yok, herkesin derdi kendi takımının hızlı olmasını sağlamaktan ibaret.


   Şimdi görünen o ki Pirelli her şekilde eleştiri aldığından bıkmış olacak ki RBR'nin teklifini değerlendirme kararı almış. Adil mi derseniz asla! Peki gerekli mi derseniz, gerekli. Pit stoplardan başımızın dönmesi ve taktik savaşları yüzünden mücadele yaşanmaması hoş olmuyor. Her şeyin tadında kalması gerekir. Elbette ben de istemem eski yarışlardaki gibi herkesin başladığı sırayla yarış bitirmesini ancak çözümler sporun doğasından değil de, hep böyle suni etkenlerden gelince bir yerde gelip patlaması da beklenmeliydi. Araçlarda bir sürü parçayı yasakladılar, motor gelişimleri donduruldu, sözüm ona bütçe kısıtlaması. Ancak bütçelerin kısıtlanmadığını, eski yıllardaki gibi olduğunu da biliyoruz. Bu suni yöntemler de şimdi böyle çıkmazlara sebep oluyor işte.



   Ferrari-Lotus gibi takımlar açısından bir dönüp bakın; siz lastikleri çözmek için çalışmışsınız, başarmışsınız, yarışlarda da başarılar kazanıyorsunuz ve sadece bir takım çıkıp lastik firmasıyla anlaşıyor ve lastikleri kendi aracından verim alacak biçimde değiştirtiyor. Ne düşünürsünüz? Şampiyonluğun Red Bull tarafından satın alınmasından ve Pirelli'nin şampiyonluğu satışa çıkarmasından bahsediyorum burada. Sporun, başarının satışa çıkması... Pirelli de kendince haklı değil mi, nasıl olsa her halükarda eleştiriliyorlar, öyleyse bir takımla anlaşıp buradan kazanç elde etme fırsatını neden değerlendirmesinler? Red Bull açısından bakın bir de, bir konuda sorun yaşıyorsunuz ki lastiklerden bahsediyorum. Lastik firmasıyla anlaşıp lastikleri değiştirme şansı yakaladınız, yapmaz mıydınız? Başarıyı satın alma şansı elinize kadar gelmiş ve bunu yapacak imkanlara sahipsiniz, öyleyse bunu yaparsınız, çok basit bir denklem.

Sorun burada herhangi birinde değil, başarının lastik etkenine bu kadar çok bağlı olmasında yatıyor. Başarının anahtarını lastikler haline getirirseniz, lastik üreticisini kral yaparsınız ve o da istediği gibi sporla oynamaya başlar, istediği takdirde kimin başarılı kimin başarısız olacağına da karar verir, şampiyonluğu açık arttırmaya da çıkarır. Sporu yönetenler de bu adaletsizlikleri ve düzensizliği izlemekle yetinir ancak.



   Bu anlattıklarımın varsayım yada komplo teorisi olduğunu daha önceden söyleseydiniz, olabilir derdim. Ancak Hembery bunu açıkça bir biçimde ifade etti öyle değil mi? Bir takımın avantaj sağlaması ne demek? Hamurlar değişse Mercedes de avantaj sağalayabilirdi ancak ortada "bir takım" var, tek bir takım. Tek bir araca avantaj sağalamak üzere üretilen lastikten bahsediyor, hangi araç olduğunu da söylüyor; Red Bull'a şampiyonluğu verdiğimizi söyleyeceksiniz derken. Yani Red Bull avantaj sağlayacak bu lastiklerle. Red Bull bunun karşılığında ne gibi bir ödeme yaptı yada Pirelli'ye ne tür başka türlü özel imtiyazlar verdi bilinmez ancak Hembery bu anlaşma bitmiş gibi net konuştu.

   Diyelim ki lastikler değişti ve RBR hala Ferrari ve Lotus'un gerisinde, işte o zaman çok gülerim. İstediğiniz lastiği sipariş ettiğiniz halde rakiplerinizin gerisinde kalıyorsanız, gülünecek haldesinizdir. Bunun başka hiç bir izahı yok.

   Daha az politik, daha çok spor diyenler lastik hamurlarındaki değişime karşı olacaktır eminim. Ben ise olayın o kısmından çok, sporun bu kadar ayağa düşmüş olmasına üzülüyorum. Burada haklı olan yada haksız olan takım yada üreticiden bahsetmiyorum, burada sporda başarının pazarlıklarla el değiştirilmeye çalışılmasından bahsediyorum. Politikanın da ötesinde bir şey bu. Politika yaparsınız, rakiplerinizle sürtüşür, akıl oyunları oynarsınız. Hatta bazen farklı yollardan da maddi kazanç sağlayabilirsiniz. Ancak sonucu satın almak? İşte buna benim de tahammülüm yok. Sporu bu noktaya getirenlerin hiç mi sağ duyusu kalmadı acaba?

   Daha güzel yarışlarda, daha iyimser tartışmalarla görüşmek dileğiyle...

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Türkiye'de Formula 1'in sorunları - Bölüm 1 - İzleyiciler


   Türkiye motorsporları biraz üvey evlat muamelesi görüyor ne yazık ki. İşte ben de bunu kaleme almaya karar verdim ancak sorunları deştikçe altından neler neler çıktı. Baktım bu iş olmayacak, ben de bunu bir bölümlemeyi tercih ettim. Bir laf vardır; İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına... Ben de kendimden başladım; izleyiciden...

   Biz izleyici olarak her zaman takımlara, pilotlara destek verdiğimiz için, Türkiye'de yarış olmasına destek verdiğimiz için gurur duyduk. Ülkede kıymeti bilinmemiş bir spor dalına sahip çıktık, destekledik ve gurur duymak hakkımızdı. Yine de sormadan edemiyorum; Biz acaba bu işin getirdiği sorumluluğu bilebildik mi? Türkiye'de azınlık olan bir kitlenin hareketlerine daha çok dikkat etmesi gerekir, malum bir futbol maçında tek bir taraftarın taşkınlığı bile takıma mâl ediliyorsa, biz bu kadar azken bizim içimizdeki arkadaşlarımızın hareketleri nelere sebebiyet veriyor?


   Çok uzağa değil, bir kaç yıl öncesine dönüp bakalım; bir gazetenin köşe yazarı olan Selahattin Duman F1 izleyicileri hakkında neler neler yazmıştı, hepimiz çok kızdık değil mi? Peki hiç düşündük mü bu adam ne demek istemiş diye? Selahattin Duman yermeyi seven bir adam, bunu da biraz alaycı bir dille yapmasını da bilir. Belli ki dikkatini çeken bir şey olmuş ki bununla alay etmiş. Konu belli; Formula 1'in Türkiye'ye uymamış olması. Bunda da sebebe gelince bizim insanımızı göstermiş alaylı bir dille. İzleyicileri de kendince ikiye bölmüş, bir tarafta babadan zengin şımarıklar, bir tarafta hevesli olan gençler.

   Şımarık zengin çocuklarına gelmeden önce şu bizim üniversiteli gençler dediği kitleye bir bakalım.

"Formula yarışlarına düşkün gençlerin ikinci türü ise genellikle orta halli ailelerin çocukları.. Çoğu memur bebesi.. 
Bunlar bu işe televizyondaki yarışları seyrederek sardırırlar ve “Çok param olsaydı var ya! Şu arabayı alırım..” hayalini kurarlar..
          Genelde üniversite öğrencisidirler..
Diplomayı aldıktan sonra “Master yapasım geldi..” numarası ile iki üç sene daha evden geçinirler..
Şanslı olanları sonunda zor zahmet bir iş bulurlar.. Aldıkları ilk maaş onları Formula olayından soğutur.."

   Şöyle bir bakıyorum da, aslında haklı gibi. Gençliğinde yarış için ölen, sonra işe başlayınca "Zaten bütün hafta çalışıyoruz, bir gün de dışarı çıkalım, yarışların da zaten eski keyfi yok ki" teranelerine başlayan çok gördüm açıkçası. Gençlikte bir bakarsın, merak haddinden fazladır, parası olsa takım kuracak gencimiz, ama gençlik hevesi mi desek, hayran gönüllülük mü desek... Belli bir süre sonra bu çok ateşli kitlenin merakı da bir o kadar çabuk küle dönüşüyor. Çok seven, çabuk terkediyor kısaca.



   "Şımarık zengin bebeleri" olarak bahsedilen kısım ise ayrı bir dünya... Monaco'da yarış seyretmek isterler ama olmaz tabii ki, onlar da diğer Avrupa yarışlarına meylederler. Hepimizden çok yarış izlemişlerdir canlı olarak, bütün pilotlarla tanışmışlardır. Bunlar elbette güzel şeyler, buraya kadar sorun yok. Sorunun başladığı yer bu kitlenin bir kısmını ilgilendiriyor zaten; çok gezen mi, çok okuyan mı bilir kısmında.

   Yarışları yerinde izlemeyi sanırım herkes ister ancak gerçekçi olalım, her yarışı yerinde izleseniz de bilmek bambaşka bir konu, hele ki konu Formula 1 ise. Çok geniş bir alan ve her şeye yetişmek imkansız gibi. Bu yüzden çoğu arkadaşım gibi kişiler uzmanlaşmaya başlarlar. Bazıları politikasıyla ilgilenir, bazıları teknik kısımlarıyla, hatta teknik kısımlarla ilgilenenler bile kendi işinde bölünürler. Aero farklıdır, mekanik farklıdır. İşte böyle bir geniş konuda birden biz bu "zengin bebeleri" F1 uzmanı olarak görürüz karşımızda. Halbuki oturup F1 anlatmasını isteseniz söyleyebilecekleri de pek bir şey yoktur, 15 dk konuşur, sonra hangi pilotla nasıl tanıştığı macerasına girer kalır, bilgi yoktur. Ancak anlatana da muhalefettir, sorarsan da "Ben yarışlarda oradaydım, sen benimle mi kıyaslıyorsun" tadına gelir tartışma.

   Ben Selahattin Bey'in yazısına tamamen katılmıyorum elbette ancak biraz da kendimizi eleştirecek olursak haklı olduğu kısımlar var ne yazık ki. F1 izleyicisinin de bu şekilde algılanması ve sporun bu ülkede algılanamamış olmasında bizim payımızı es geçmek fazla iyimserlik olurdu.



   Peki biz kendi aramızda sporu tanıtmak, yaymak için neler yapıyoruz? Bizim bu konuda hiç bir sorumluluğumuz yok mu? Gelen yanıtları aslında şimdiden duyar gibiyim; "İnsanlar sevmiyor, hemen kanalı değiştiriyor. Aynı pistte dönüp duran arabalardan ne anlıyorsun" diyorlar. Bu tür bahanelerin ardına saklanmak çözüm mü? Ayrıca bu bahanelerin de artık gerçek olmadığını biliyorum. Her kitleden insanla yarış seyrettim, seyrettirdim, tek bir kelime de duymadım. Boğaz'da lüks restoranda da yarış izledim, köşe başındaki kır pidecisinde de, nerede olursam olayım mekandaki herkes kafasını kalırıp yarış seyretti. Kimse de durumu yadırgamadı. Kır pidecisindeki işçi-memur olan, sıradan vatandaş dediğimiz insanların ilgisi çok daha fazla, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Adamlar yemeği bitince kalkıp gitmedi, yarış bitene kadar oturdular, maç seyreder gibi seyrettiler, ben de arkalarında oturup pis pis sırıttım. Elit bir spor diyenler halt etsin diyorum sadece. Yada benim halkım cidden çok elit ama kıymeti bilinmiyor.

   Bahanelerin ardına sığındık, azınlığız dedik, büyüyemedik. Bunda suçlu olan başkaları değil, biziz. Biz tanıtamadık, izletemedik. İzlettiğiniz zaman alınan tepkiler her zaman olumlu olacaktır. Eskiden yarışları izlediğim bir bar vardı, her yarış haftasonu arkadaşlarımla oraya giderdim. Bir ara bıraktım, sonra gittiğimde barmen Birol abinin ilk lafıydı; "Abi bizim yarışlar hangi haftalar oluyor ben bilmiyorum, bazen gelenler oluyor, bu hafta yarış var mı diye soruyorlar, ben de izliycem ama nasıl yapıcaz onu" Ha tabii 40 kişi bir mekanda yarış izlerseniz gürültü olur, şikayet alırsınız o ayrı.



   Şimdiye kadar çizdiğim tablo hoş mu, bence değil. Hatalarımız çok ancak bu kadarla da sınırlı kalmıyor. Türkiye'de çoğu insan F1 izlerken fanatizm havasına bürünüyor. Biz futbol izlerken de böyleyken bu sonuç normal. Ancak bu tavırlar kırıcı da olmaya başlıyor, hatta hararetli tartışmalar sonucunda mantıktan çok uzak şeyler ortaya çıkmaya başlıyor bazı internet ortamlarında. Sporu varolan biçimiyle sevemiyoruz, hep bir şeyleri kabullenememe durumumuz var. Hazımsızlığımızın sebebi nedir bilmiyorum ancak kimi zaman dönen tartışmalara bakınca ilkokuldaymışım gibi hissediyorum. Elitist mi yaklaşıyorum olaylara, evet! Azınlık olan bir kitleyseniz ve bu sporu tanıtmayı da amaçlıyorsanız, bu ülkede yarış olsun istiyorsanız bu şekilde davranarak bunu yapabilirmisiniz? Elit olmak, özel olmak, çekici olmak zorundasınız. Cazibesi olan bir kitle olamazsanız büyüyemezsiniz. Yok ben yarışımı izlerim, gerisi çok da umrumda derseniz siz bilirsiniz, yarışları paralı kanallardan izlemeye, Avrupa'da yarış izlemek için para ödemeye katlanın derim, ama şikayet etmeyin sonra, çünkü bunu kendiniz istediniz.

   Biz zaten F1 izleyicisi olarak sadece takımlar pilotlar gibi konularda değil, her konuda ayrışmayı seviyoruz. Türkiye'de bu konuda hizmet veren internet platformlarının bile taraftarları var, onlar kendi arasında tartışma derdinde. Hangisi iyi, şu mu iyi, bu mu iyi? Sen mi daha çok biliyorsun, ben mi? Sen hangi yorumcuyu seviyorsun, ben hangisini seviyorum? Hep taraf olmaya çalışmak, hep düşman yaratmak, peki ama neden? Cidden elinize ne geçiyor sevgili izleyicisi kitlesi. Bir araya gelip adam gibi bir şeyler yapmak varken neden kendi iç savaşlarınızı yaratıyorsunuz?



   Arada bir hep duyarım, bir oluşum olsun, bir dijital dergi, bir internet platformu, bir pod-cast vs vs... Hep projeler vardır, fikrimi soranlara da hep destek olmuşumdur. Ancak merakım da büyüktür bu konuda. Bu işler hep kapalı kapılar ardında konuşulur, hep birilerinden gizlenilir, ama neden? Niye kimse de çıkıp, abi biz böyle böyle bir iş yapıyoruz, bunu da herkese duyuruyor ve herkesin fikrini alıyoruz demiyor ki? Neden hep gizli kapaklı işler döner, kimden bu korku? Ayrıca o projelerin de hiç başarılı olduğunu görmedim, o da ayrı bir konu zaten. Gençlik hevesi demiştik ya başında, bu da öyle bir şey işte. Ben bir blog açana kadar 100 kere düşündüm, acaba devamlılığını ne kadar sağlarım dedim, ölçtüm biçtim. Bazılarına bakıyorum da adamlar uçmuş gidiyorlar, bıraksan motorsporları kanalı kuracaklar. Bu heyecanı biraz realist olarak değerlendirseydik ve bir araya gelseydik şimdiye kadar öyle güzel platformlarımız olacaktı ki... Ama kendi aptallığımız ve hayran gönüllülüğümüz...

   Kısaca ortaya bir şey koyamamış, olmaması gereken yerde fazla iyimser olup, iyimser girişimlerde bulunulması gereken yerlerde bahanelerle sorumluluktan kaçan bir kitleyiz. Kendi kendimizi bölmüşüz, taraflar yaratmışız. Saldırmaktan, kırıcı davranışlardan kaçınmıyoruz, mantığa sahip olmayan argümanlarla konuşuyoruz. Tüm bunlar olurken biz hep başkalarını suçluyoruz; Medya, devlet, yatırımcılar... Bunların elbette yanlışları var ve sonraki bölümlerde onları da işleyeceğim ama önce bir aynanın karşısına geçin. Kendinize sorun; Ben ne yaptım ki ne istiyorum. Farklı takımları, farklı pilotları sevebiliriz, yarışları da tartışabiliriz, rekabet sporun bir parçası elbette. Bunları konuşalım ama bu konu bittiğinde karşımızdaki farklı fikirlerde olan insanla beraber bu sporu sevenler olarak aynı saflarda da yer alabilelim. İşte bunları yapabilirseniz, işte o zaman eleştirileriniz olgunca gelişir ve sonuçlarını da daha çabuk alırsınız.



   Belki bu yazıyı okuyan çoğu kişi değişmeyecek ancak bir yerlerde birileri kendine dönüp kendisini sorgulayacaksa bu da bir gelişmedir. Tabii bir taraftan da eleştirileri kişisel algılayanlar çıkacak. Bazıları eleştirilenin kişiler değil de davranışlar olduğunu idrak edemeyecek elbette ki. Eğer merak ediyorsanız şimdiden söyleyeyim, yukarıda yazan davranışlardan birini bile yapıyorsanız, evet sizi eleştiriyorum ve bunu sizin iyiliğiniz için, sporun iyiliği için yapıyorum arkadaşlar. Merak etmeyin yüzlerce F1 izleyicisi arkadaşım var ve herkese laf yetiştirmeye de çalışamam. Sadece sizden isteğim biraz olgunluk, biraz anlayış, biraz birliktelik. Kırıcı değil, yapıcı eleştirilerle bir araya gelebilmek ve doğru bir tartışma platformu oluşturabilmek. Doğru noktaları tartışmak ve doğru eylemlerde bulunabilmek önemli olan. Biz bunu yaparsak belli adımlar atmaya başlarız, yerimizde saymanın ötesine geçeriz.

   Sonraki yazı da konumuz Medya olacak, medyanın spora ilgisizliği ve yapılan yayınların kalitesizliği, hepsini tek tek ele alıyorum. O yazıya kadar biz de biraz kendimizle başbaşa kalalım ve kendimizle hesaplaşalım bence, buna her F1 izleyicisi gibi ben de dahilim.

   Not: Dijital Motorsporları dergileri lafı geçmişken; Yarış adında bir dijital dergi var, meraklısı için tavsiye ederim. Okumak isteyenler için buyrun linki; http://data.axmag.com/data/201305/U50002_F211368/FLASH/index.html