3 Ekim 2013 Perşembe

Türkiye'de Formula 1'in sorunları - Bölüm 4 - Devlet Desteği



   Yazı dizisini artık bitiriyoruz ancak bu son yazıyı yazmak benim için hiç kolay olmadı, 2-3 haftadır yazdım, sildim, düzelttim... Bazı konularda çekincelerim oldu en başında, artık yok, rahat rahat yazacağım.

   Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca pek çok hükümet gördük ama görmediğimiz tek şey, spora ve sporcuya verilen saygı ve destek oldu. Spora saygı ve destek olmayan bir ülkede biz sporu konuşmaya ve desteklemeye çalışıyoruz, kolay bir iş değil. Son dönemde olanları da düşünürsek işler daha da zor. Her ülke kendine göre spor politikaları uygular, gerek tesisleşme olsun, gerek sporcu yetiştirme olsun, sponsorluklarda ve spora yapılan yatırımlarda vergi indirimleri vs. gibi politikalarla ülkeler sporda başarı için belli adımlar atarlar. İşte bizim ülkemizde fark da bu, bizim hiç politikamız yok. Vakti zamanında Turgut Özal'ın bir politikası vardı, devşirme sporcular getirmeye başladı, Naim Süleymanoğlu'nu bu sayede tanıdık. O politika biraz olsun yürütülmeye çalışılıyor ama başarılı da olunamıyor. Zaten bu politika ile biz balık tutmayı da öğrenmiyoruz, hazır balık gelsin diye bekliyoruz, daha çoook bekleriz. Türk asıllı futbolcular bile Türkiye milli takımı yerine Almanya ve başka ülkelerde devam etmeyi tercih ediyor, neden diye bir sormak lazım. Kendi sporcumuzu yetiştiremiyoruz, aciziz.

   Öncelikle sporcu yetiştirme programlarından ve antrenörlerden konuya girelim. Ülkemizde hangi dalda olursa olsun sporcu yetiştirme programı diye bir şey yok. Sporcularımızın profesyonel eğitim alacağı kurumlar nereleri diye sorduğumuzda tek cevap olarak beden eğitimi ve spor yüksekokulları aklımıza geliyor, bir de liseleri var ancak onlar da çok yaygın değil. Beden Eğitimi ve Spor yüsekokullarının da mezunlarının çoğunun sporcu değil de okullarda beden eğitimi öğretmeni olduğunu hepimiz biliyoruz. Sporcu olabilmenin tek yolu spor kulüplerinden geçiyor. Genç yaşta biraz başarısı olan gençler biraz da şansla bir kulüp çatısında eğitim alabiliyorlar ancak bu yol bile çok güven vermiyor, eğitimi yarıda kesilerek kulüpten ayrılmak zorunda kalan pek çok sporcu var, en küçük bir sakatlıkta kulübün artık işine yaramadığı için sporcu yüzüstü bırakılıyor. Burada kulüplere de çok yüklenmemek lazım, çünkü onların da ekonomik dengeleri çok hassas, özellikle futbol dışındaki dallar için konuşuyorum. Onlar da başarı getiremeyecek durumdaki sporcu ile anında yollarını ayırmak zorunda kalıyorlar. Messi'nin gençliği Türkiye'de olsa anında gönderilirdi desem sanırım ne demek istediğimi anlarsınız.



   Sporcular bir şekilde kulüp çatısı altına girse bile orada da antrenörlerin ne kadar yeterli olduğunu sorgulamak gerekiyor. Türkiye'de kaliteli bir spor eğitimi verecek yetilere sahip antrenör bulmak gerçekten çok zor, buna futbol ve hatta Türkiye'nin büyük futbol kulüpleri bile dahil, doğru teknik altyapı, taktik bilgisi, kondisyon uzmanlığı yok. Antrenör demek, sporcu çalışırken başında bekleyecek adam demek Türkiye'de. Gerçek bir spor eğitimi yok. Dolayısıyla da sporcunun çok başarılı olmasını beklememek lazım, Türkiye'de belki yüzlerce dünya çapında başarılar kazanacak potansiyele sahip sporcu var ancak onların başarılı olmasına en büyük engel eğitim.

   Antrenörlerden bahsetmişken, antrenörlerimizin ne kadar "muazzam" olduğuna bir başka örnek daha vermek isterim, doping konusu. Sporcularımızın bu konudaki kötü şöhretini herkes biliyor, ancak işin biraz derinine inersek bu doping konusunda bir diğer sorumlunun antrenörler olduğunu görüyoruz. Sporcuya zihinsel olarak bunu empoze eden bir çok antrenör olduğunu biliyorum, sporcular kendini geliştirdikçe gelişimleri yavaşlar doğal olarak, bu noktada antrenörlerin ne yazık ki tutumu şu oluyor; sen bu seviyeyi daha fazla ileriye taşıyamazsın, zaten bunun ötesine geçenler hep dopingle yapıyor, yoksa o derecelere ulaşılamaz. Antrenörler de bunu bilinçli olarak yapmıyor, belli bir seviyeden sonra sporcunun daha da iyi olabileceğine gerçekten inançları yok. Çünkü meslek yaşamları boyunca daha iyisiyle çalışmamışlar ve öğrencilerini de bundan daha öteye taşıyamamışlar, onların da zihniyeti bu yönde. Tabii tüm antrenörler için konuşmuyorum ama bu tür kişilerin var olduğunu biliyoruz, sporun içindekiler bunu daha da iyi biliyor.

   Konu sadece bunlarla da sınırlı değil, sporcu yetiştirme programlarımız yok, sporcu yetiştirecek antrenörlerimiz de yok, bunun yanında bizim sporcularımızın çalışacağı tesislerimiz de yok. Tesisleşme konusuyla devam edelim, bir taraftan da motorsporlarına yavaş yavaş girmeye başlayalım.

   Türkiye'de tesislere gerek olmadığına inanır sürekli devlet adamları, ne gereği var o kadar parayı tesise yatırmaya, gidip AVM yapmak dururken, değil mi ama. Kulüp çatısı altında olanlar kulübün tesisleri varsa onlarla bir şekilde idare etmek zorunda, geri kalanı saldım çayıra mevlam kayıra. İstanbul dahilinde bazı tesisler var, ne kadar aktif kullanıldığı hakkında bir fikriniz var mı peki? Mesela Olimpiyat köyü var Ataköy'de, bilmem hiç gittiniz mi, oldukça kullanışlı bir tesis, pek çok dalda sporcu işin yeterli. Geçen yıl yeni eklemeler de yapıldı. Peki sporculara sorsak, ne kadar aktif olarak o tesisi kullanabiliyorsunuz diye, neredeyse hiç. Boş boş yatıyor koca tesis, halbuki orasının her gün kullanılması lazım, bu kadar tesis eksiği varken var olan tesislerin fazlasıyla dolu olması lazım, ama boş. Peki bu tek örnek mi, değil.



    Biz tesisleri hiç bir zaman kendi sporcularımız için yapmayız, o yüzden tek örnek değil, o yüzden o tesisler dolu olmaz. Olimpiyatı alacağız dedik, Olimpiyat Stadı yaptık, Olimpiyat Köyü kurduk. Kış olimpiyatlarını aldık, Erzurum'da koca bir tesis inşa ettik, şimdi ne durumda? Ne yazık ki bir gencimiz orada bir kaza geçirdi ve artık aramızda yok, koca koca haberler yapıldı, tesis güvenli değil dediler, şimdi boş yatıyor. Tesis güvenli mi, aslında güvenli. Sadece bir kaç küçük değişiklik yapılması gerekiyor, ki zaten kazanın da sebebi tesisten kaynaklı değil, oradaki yetkililerin ihmali. Akdeniz Olimpiyatlarını aldık sonrasında, şimdi o tesisler ne durumda bilen var mı? Bunlardan bir sürü sayabiliriz, tesisleri yapıyoruz, sonrada üzerine kilit vuruyoruz. Bunun bize en yakın örneği de İstanbulPark. Koca tesisi işletemedik, sonra ne oldu, boş kaldı. Allahtan biri çıkıp tesisi kiraladı, yoksa biz orada bir daha organizasyon yüzü göremezdik hükümete kalsak.

   Motorsporlarına dönüp baktığımızda tesisler ne durumda acaba, yada tesis mi var? Türkiye'de 3-5 pistin haricinde doğru düzgün pist yok. İzmit Körfez pistini bilirsiniz, yıllardır aynı. İzmir'de var yine, ona da yeni diyemeyiz, Ülkü yarış pisti. Bunlara ek olarak bir kaç drag pisti, otokros pistimiz var, ralli parkurlarına tesis diyebileceğimiz hiç sanmıyorum. En son yapılan tesisimiz İstanbulPark, onun da durumu ortada zaten, F1 gelecek diye yapıldı, onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık, aferin sevgili devlet büyüklerime.

   Peki neden Formula 1 Türkiye'de yapılmıyor, bunu da biraz irdelemek gerekiyor. Efendim şöyle ki, biz bu işe girdiğimizde 7 yıllık bir sözleşme yaptık, yıllık ödenene ücret de 13.5 Milyon dolardı. Bu fiyat oldukça uygun bir fiyat, bazı ülkelerde bu rakam 40 Milyon $ seviyelerine çıkıyor. 7 yıllık sözleşmenin ardından Bernie Ecclestone Türkiye'den yarış karşılında yıllık 26 Milyon $ gibi ortalamanın biraz altında bir rakam istedi. Hükümet ise bunun çok büyük bir yük olduğu bahanesiyle geri çevirdi. Sebep olarak pistin çok zarar etmesi gösterildi. Doğru, pist çok zarar etti ve benim yazılarımı eskiden de takip edenler şunu çok iyi bilir; bu zararın tek sebebi yine devletti. Pist işletmekten anlamayan bir kuruma verilen pist, yılda bir kez kullanıldı, İstanbul Ticaret Odası ticaretten o kadar iyi anlıyordu ki, pisti pazarlayamadı. Yıl boyu sürekli bakım masrafı ödenen ve doğru düzgün tek aktivitesi Formula 1 olan bir pistin başka geliri olmayınca büyük zararlar ortaya çıktı elbette. Yine de hükümet bazı şeyleri anlamamakta ısrar etti ve Formula 1 sayesinde elde edilen toplam gelir göz önüne alınmadı. Gelen turistin getirdiği dövizden, ekonomik canlanmaya etkisine kadar, yarış izlemeye gelenlerin İstanbul'u tanıması ve dünyanın heryerine Türkiye'den çeşitli görüntülerle İstanbul'un turizm potansiyelinin artmasına kadar her şey gözardı edildi. Tabi sonrasında bunun ikinci perde var.



   Devlet pisti kiraya verdikten sonra Vural Ak burada Formula 1 düzenlemek istedi, 26 Milyonluk rakamın yaklaşık 20 Milyon $ dolaylarına çekildiğini duyduk, devletten de eskisi gibi 13 Milyon $ ödenmesi istendi, yani Başbakanın dediği gibi ülkemiz kazıklanmayacaktı, aynı parayı ödeyecektik, yine de hayır cevabı geldi. Bernie Ecclestone ile görüşmesi için FIA galasına beklenen başbakan tabii ki gelmedi. Kiraya verildiğini ve artık o tesisten devletin sorumlu olmadığı bahanesini ortaya sundu. Ancak çok iyi biliyoruz ki F1 sadece bilet geliri demek değildir, başbakanın da dediği gibi "alırsın verirsin, ekonomiye can verirsin" ama başbakan kendi sözünü unutmuş olmalı, reddetti. Vural Ak nasıl olursa olsun bu yarışı yapmak istediğini sertçe söyledi, ama bu sefer de yanıt başka bir yolla geldi, TOSFED tehdidi. TOSFED bir bildiri ile, Türkiye'de yapılacak her türlü yarış organizasyonu için onlardan izin alınması gerektiğini "kibarca" hatırlattı, açık bir tehdit demek daha doğru. TOSFED'in özerk de olsa bir devlet kurumu olması ve Başbakanın tavrından sonra onların da bu tehditle gelmesi şaşırtıcı değil. Tabii hazır lafı açılmışken, bir de TOSFED var.

   Vakti zamanında eski bir bürokratımızın da açıkça söylediği gibi, Türkiye'de federasyonlar devletten para alıp bir şey yapmayan kurumlardır. Temel bir kaç görevini yerine getirir ancak sorumlu olduğu işle ilgili hiç bir büyük atılım olmadığını görürsünüz, TOSFED için de aynısını söylemek mümkün. Yarışları düzenlerler, gözlemciler görevlendirirler, konuşurlar tartışırlar ama hiç bir gelişme olmaz. TMF için de aynı tartışmalar olmadı mı, Vural bey onlarla da kavgalı, gözlemci göndermek istemediklerini belirttiler, sebebi bilinmez. Geçenlerde yarışta da olay daha tatsız hale geldi, Vural bey de aynı terbiyesizlikle TMF yetkililerini pistten uzaklaştırdı. Türkiye'nin en büyük ve gelişmiş pistinin işletmecisi ile federasyonlar birbirine girmiş durumda, biri yarış yapacağım, ben niye kira ödüyorum diyor, diğeri tehdit ediyor, öbürü de federasyon yetkililerini kovuyor, hey benim güzel ülkem, ne hallerdeyiz. Ben burada bu haklı, bu haksız demiyorum, tümden her şey yanlış, bunun siz de farkındasınızdır umarım. Biri organizasyon yapmak istiyorsa, federasyon buna destek vermeli, yoksa motorsporları nasıl gelişecek sorarım. Diğer taraftan pist işletmecisi de federasyonla konuşmadan; Ben bu yarışı bir şekilde yapacağım, diyebiliyor. Bir federasyon nasıl olur da, gözetmen göndermiyorum diyebiliyor yada bir işletmeci nasıl oluyor da yetkileri özel güvenlik görevlileri vasıtasıyla pistten uzaklaştırıyor. Uzlaşmaya ilk adımı atacak olanın federasyonlar olması gerekmez mi? Peki o bahsi geçen TOSFED'in yönetimi şimdi ne oldu? İstifa ettiler, sebebini de eski başkan açıkladı; Koltuk kavgası. Federasyon içinde belli grupların lobileriyle başa geçtiğini, sonra da onlar yüzünden istifa ettiğini açıkladı, en azından gider ayak doğrusunu yaptı, böylece federasyonun da ne işler için kullanıldığını gördük. Zamanında konuşan bürokratımızın dediği de doğrulanmış oldu, birileri bu koltuktan rant elde ediyor, ötesi yok.



   Devlet kurumlarının bu işleri ne şekilde yönettiği ortada, Spor bakanı da sporda neler olduğundan habersiz. Rant için oturulan koltuklar olduğu sürece böyle de devam edeceğiz. Peki ya Formula 1 için ödenmesi gereken 26 Milyon dolar için "kazık" diyen başbakan ne yapıyor? Efendim kendisi geçen ay Buenos Aires'te olimpiyat peşinde koşuyordu. E tabi olimpiyat 26 Milyon dolar tutmuyor, altı üstü 4 Milyar dolar harcayacakmışız. Olimpiyatla Formula 1 aynı mı derseniz, Olimpiyat en çok izlenen spor organizasyonu, onu takip eden de Formula 1. Olimpiyatı bir kez yapıyorsunuz, Formula 1'i her yıl yapıyorsunuz, fark bundan ibaret, yani olimpiyatla bir seferlik kazanç, Formula 1'le her yıl kazanç, akla mantığa hangisi uygun geliyor, tabii ki Olimpiyat değil mi başbakanım, siz çok zekisiniz. Olimpiyatları küçümsediğimi falan düşünmeyin, büyük saygım var, orası ayrı. Sadece mali olarak hesaplara düşen hükümete mali olarak hangisinin uygunluğunun derdindeyim, yoksa ben de isterim Olimpiyat gelsin, ama gelmedi.

   Neden gelmedi olimpiyat, işte o yazının en başında yazdıklarım yüzünden gelmedi. Sporcu yetiştirmiyoruz, spor kültürümüz yok, spor politikamız yok, tesisler yetersiz... Olimpiyatı alacaksanız eğer, her şeyden önce sportif bir argümanınız olacak. Biz sportif olarak bir şey sunamıyoruz, doping konusunda zaten sınıfta kalmışız, İstanbul'un tarihi güzelliğiymiş, İslami devletmiş gibi argümanlar olimpiyatta iş yapmaz, sportif bir değeri yok, olimpiyat komitesi de benim gibi düşünmüş olacak ki, onlar da İstanbul'u seçmedi. Biz önce bir politika belirleyelim, adımlar atalım, sonra olimpiyat da gelir, siz rahat olun. Olsa mıydı, keşke olsaydı. Tesisler yapılacak, 4 milyar dolar harcanacak, sonra tesislere yine kilit vurulacaktı, bunları biliyorum ancak mecburen de olsa İstanbul'un ulaşımına çözümler getirilecekti, engelliler için koşullar iyileştirilecekti, kente de bazı artıları olacaktı, belediye bunları yapmayacak biliyoruz, bir umut belki olimpiyat yapar diyorduk, o da yalan oldu.



   Toplamda bakınca sadece motorsporları değil, spora genel bakışı da işlemiş olduk böylece. Eleştirileri siyasi algılamayalım, burada konumuz isimler veya siyasi görüşler değil, başında da dediğim gibi, çok siyasi sistem geldi gitti, sporcunun boynu hep bükük, değişen bir şey yok. Ancak son dönem iyice dibe vurduk. Spor programları siyaset konuşulan mecralar oldu, sporcuya bakıyorsun, hükümete yakın olanlara teşvikler, diğerlerine üvey evlat muamelesi. Kulüp başkanlarından biri çıkmış diyor ki, şu kulüple olan maçta fazla prim vereceğim, yayıncı da belli dakikalarda sesi kesiyor. Spor tamamen siyasete batmış durumda, yazık. Belli taraftar grupları ile hükümetin sorunları olabilir, onların sorunudur, sporsever bu kavgaya niye bulaştırılıyor peki? Neden bu baskı, neden sporun tamamı siyasete alet ediliyor, ben bunu anlamıyorum. Yıllarca ülkenin spor politikası olmadı, yıllarca başarılı sporcular yetiştiremedik, ama bu sefer hükümet ne yazık ki sporu en dibe sürükledi, gerçekten yazık. En azından sporu rahat bıraksınlar, madem bir destekleri yok, köstek de olmasınlar spora.

   Bunca kötü gelişmeye rağmen arada sırada güzel şeyler de olmuyor değil. Mesela Volkan Işık bir akademi açtı, Yıldız Teknik Üniversitesi'nin Davutpaşa Kampüsünde hem gençlere eğitim veriyor, hem de biraz eğlence isteyen gençler için harika bir yer. Karting için güzel bir pist, araçlar çok güzel. Bunun yanında sürüş eğitimi almak isteyenler için de seçenekler var, siteyi bir ziyaret edin derim; http://www.volkanisikakademi.com/

   Ayrıca İstanbulPark'ta da bazı hareketlenmeler var, emin değilim ama sanırım onlar da bir akademi açtılar, sportif anlamda bir akademi mi, yoksa sadece sürüş teknikleri dersleri mi var bilmiyorum, ilgilenenler bir zahmet araştırsınlar derim.



   Böylece yazı dizisinin de sonuna geldik, çok ara verdik uzun sürdü ancak olabildiğince yazmaya çalıştım. Sorunlar elbette bu kadar değil, daha neler var ancak konular çok karışık, 4 ana başlıkta elden geldiğince değindik. Umuyorum bir gün gelir de bu tür yazılar hiç yazılmaz, biraz uzak görünüyor ama olsun. Okuyan ve yorum yapan herkese çok teşekkürler